Çeşme’ye geldiğimizden beri Ömer’in keyfi çok yerinde. İlk günler biraz yerini yadırgadı gibiyse de buranın lezzetli meyve ve sebzelerinden çok memnun, yeni yatağına ve rutinine de hızla alıştı.
Ancak benim obur oğlum bu aralar sabah kahvaltısından sıkılmaya başladı. Onun bir yemeği reddetmesine hiç alışık olmayan bakıcımız geçen sabah şaşkınlıkla bana geldi ve oğlumun her huysuzlanmasında olduğu gibi yine diş çıkarıyor olduğunu ileri sürdü. Oğlum artık neredeyse 9,5 aylık ancak tek bir dişi bile çıkmadı. Bana kalırsa henüz çıkacak gibi de görünmüyor. Ben de haliyle oğlumun değişikliğe ihtiyacı olduğunu düşündüm ve ertesi sabah babası bizi ziyarete geldiğinde kurulan mükellef kahvaltı sofrasında ona da yer ayırdım.
Normal kahvaltı saatinden biraz daha geçe kalınca bizim oburun iyice gözü döndü. O şirin mama isteyen yumuk bebek, aksi öfkeli ve “ııııııığğğğhhh!” diye beni azarlayan bir öcüye dönüştü. Sofraya oturduğumuzda ona beyaz peynir, labne, beyaz ekmek, kepekli ekmek, ev yapımı kayısı ve erik marmelatlarından oluşan asortik lokmaları sırasıyla vermeye başladım. Her lokmada ayrı bir tat almak onun için oldukça ilginç bir tecrübe oldu. Zavallım daha ağzındaki lokmayı yutmadan “ıııığğğğhh!” lamaya başlıyor, bazen ağzının halen dolu olduğunu anlamayan ben panik annesi de minnoşu az kalsın boğuyordum.
Normalde yediği sabah kahvaltısının muhteviyatına göre bence daha az gıdalı bir öğün olduysa da, oğlumun katı gıdaya geçiş yolculuğunda çok önemli bir adım oldu. Ömer yemeyi seviyor zaten ama, bu şekilde beğenilerini geliştirmeye, yeniliklere açık olmaya, ve hepsinden önemlisi bu tecrübeden çok çok zevk almaya başladığını hissediyorum.
Ömer’cim sen çok tatlı bir yolculuğun başında, çok heyecanlı bir minik böceksin. Ben de bu heyecanını hep ayakta tutmaya çalışacağıma ve seni çok çok çok iyi besleyeceğime söz veriyorum birtanem!