Son yazımda Ömer’in artık yeni doku ve tatları keşfetmeye hazır olduğuna ve benim de bundan aldığım keyife değinmiştim. Oğlum gerçekten de kurulu bir sofra gördü mü acımıyor, çeşitli ciyaklama taktikleriyle kendisini sofranın en başına oturtturup başlıyor ortadaki tabaklara teker teker saldırmaya…:)
Birkaç gün önce kızım, kuzeni ve komşumuzun oğlu için öğle yemeği hazırlamıştım. Menüde önce buharda haşlanmış, sarımsak, limon ve zeytinyağı soslu brokoli ile yoğurt; sonra da köfte ile pilav vardı. Zaten evdeki kreş ortamından çılgınca zevk alan ve oyunlarda bir rol kapmak için deliren Ömer; sofra kurulunca da 8 aylık otoritesiyle hemen masada yerini kaptı. Aslında karnı da toktu ama bu durum kendisine bir engel teşkil etmedi. Düşündüm, bu gıdaların hepsini daha önce çorbalarında kullanmıştım zaten. Bir tek sarımsak hariç tabii.
Önce birkaç pirinç tanesi verdim. Sonra baktım köfteye hamle var, biraz ucundan koparıp, parmaklarımla iyice ezip onu da ağzına koydum. Arkasından, baktım iyi gidiyoruz brokolinin çiçekli kısmından biraz alıp uzattım.Benim küçük Nemo’m bir anda gözlerimin önünde aç bir köpekbalığına döndü. Tabii ki yemeklerin tatları da dokuları da daha güzel gelmiş olmalı ona. Sofrada 3 büyük (!) çocuk olması da onu keyiflendirdi tabii. Oğlumun hala tek dişi bile çıkmadığı halde artık pütürlü ve daha büyük lokmaları yiyebildiğini anladığım için muzu ufak lokmalar halinde kopararak, kuru kayısıyı da ucundan elimde tutarak ona veriyorum. Muzu hapur hupur götürüyor da kuru kayısıyı emip iyice yumuşayınca biraz biraz koparabiliyor.
Minik bir kuş besler gibi Ömer’i elimle beslemek bana çok güzel bir duygu veriyor. Neden bilmiyorum, artık büyüyor işim daha kolay olacak diye mi böyle hissediyorum, yoksa onun keşif heyecanı mı bana geçiyor kim bilir? Belki her ikisi de 🙂